Günümüzde Filistin: Süregelen Zulüm ve Umut

Gözden kaçırmayın

Öğretmen geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur”Öğretmen geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur”

 

Bugün, dünya siyasetinin en trajik ve acı dolu meselelerinden biri olan Filistin’in tarihine birlikte göz atacağız. Filistin’in gerçeği, sadece toprak meselesi değil, aynı zamanda bir direnişin, bir kültürün ve bir halkın mücadelesidir.

 Filistin halkının yaşadığı zulümleri, mücadelelerini ve umutlarını anlamak, bu coğrafyanın tarihine ışık tutmak anlamına gelir.

 

*Osmanlı Dönemi ve Filistin*

Filistin toprakları, 16. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girdi. Osmanlılar, Filistin’i yüzlerce yıl boyunca yönetmiş ve bölgedeki halkla barış içinde bir arada yaşamışlardır. Bu dönemde Kudüs, İslam, Hristiyanlık ve Yahudiliğin kutsal kabul ettiği bir şehir olarak, farklı dinlere ve kültürlere hoşgörüyle yaklaşan bir yönetim anlayışına sahipti. Osmanlılar, bölgedeki dengeleri koruyarak, Filistin’deki sosyal ve dini yapıyı güvence altına almışlardır.

Ancak, 19. yüzyılın sonlarına doğru, dünya siyasetindeki değişimler ve milliyetçilik akımlarının etkisiyle Filistin’de de yeni gelişmeler yaşanmaya başladı. Siyonist hareketin doğuşu, Yahudilerin Filistin topraklarına göç etme isteklerini beraberinde getirdi.

Bu durum, ilerleyen yıllarda bölgedeki etnik ve dini gerilimlerin de temelini oluşturdu.

 

*Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı’nın Çöküşü*

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir yıkım getirdi. Savaşın sonunda Osmanlı, topraklarını kaybetti ve Filistin toprakları İngilizlerin kontrolüne geçti. 1917’de yayınlanan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasını desteklediğini ilan etti. Bu dönemde Filistin’e Yahudi göçü hızlandı ve bu, Araplar ile Yahudiler arasında gerilimlerin artmasına neden oldu.

 

*Filistin’in Bölünmesi ve İsrail Devleti’nin Kurulması*

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarını Araplar ve Yahudiler arasında bölme kararı aldı. Ancak bu karar, Filistinliler tarafından kabul edilmedi. 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte, bölgede silahlı çatışmalar başladı. İsrail’in kurulması, yüzbinlerce Filistinlinin topraklarından sürülmesine ve mülteci durumuna düşmesine yol açtı. Bugün bile, bu mülteciler dünyanın farklı bölgelerinde yaşamaya devam ediyor.

 

*İsrail-Filistin Çatışmaları ve Filistin’in Direnişi*

İsrail’in kurulmasının ardından, Filistin halkı topraklarına geri dönme ve bağımsızlık mücadelesi vermeye devam etti. 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşı, İsrail’in Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesiyle sonuçlandı. Bu topraklar hala işgal altında ve Filistin halkı bu bölgelerde yaşam mücadelesi veriyor.

Filistin halkının direnişi, hem siyasi hem de silahlı mücadele olarak devam etti. 1987’de başlayan Birinci İntifada ve 2000 yılında patlak veren İkinci İntifada, Filistinlilerin işgale karşı tepkilerinin en güçlü ifadelerinden biri oldu. Ancak, bu süreçte Filistin halkı büyük acılar çekti; evleri yıkıldı, toprakları işgal edildi ve birçok insan hayatını kaybetti.

 

*Günümüzde Filistin: Süregelen Zulüm ve Umut*

Bugün, Filistin halkı hala zulüm altında yaşıyor. Gazze Şeridi, yıllardır süren abluka altında ve burada yaşayan insanlar temel insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekiyor. İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim politikaları, Filistin topraklarının giderek daha fazla parçalanmasına yol açıyor. Uluslararası toplumun çabalarına rağmen, barışa yönelik somut bir ilerleme kaydedilemiyor.

Ancak, Filistin halkı hala direniyor. Barış ve özgürlük talepleri, dünya genelinde yankı bulmaya devam ediyor. Her şeye rağmen, Filistin’in mücadelesi, sadece bir halkın topraklarını geri kazanma çabası değil, aynı zamanda adalet, onur ve insan hakları mücadelesi olarak da görülmelidir.

 

*Sonuç Olarak*

Bugün, 7 Ekim 2023’te Gazze’ye yönelik işgalin başladığı günün üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde Gazze, neredeyse tamamen yerle bir edildi; evler, işyerleri, camiler, okullar ve hatta hastaneler acımasızca bombalandı. Dünya bu yıkıma gözleri önünde şahit oldu ve ne yazık ki hâlâ olmaya devam ediyor.

ABD ve Avrupa ülkeleri, maalesef İsrail'in yanında saf tuttu. Bu süreçte yaklaşık 45 bin Filistinli şehit oldu; şehitlerin büyük bir çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Enkaz altında hâlâ kurtarılmayı bekleyen binlerce insan var. Yaralı sayısı ise 100 bine yaklaşmış durumda.

Dünya bu katliama sessiz kalırken, Arap liderleri de ne yazık ki suskunluğunu koruyor. Türkiye dışında sesini yükselten neredeyse hiçbir ülke yok. Birleşmiş Milletler ise tarafını çoktan belli etti. Bütün bu çaresizlik içinde elimizden çok şey gelmese de Filistinli kardeşlerimizin yanındayız. İnşallah bir gün Filistin özgür olacak, İsrail zulmü sona erecek. Rabbimizden bu günleri görmeyi diliyor ve bu yönde dua ediyoruz. 

 

 

 

 

Biz, Afyonkarahisar İl Genel Meclisi üyeleri olarak, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırgan politikalarını ve bu zulme sessiz kalan destekçilerini en güçlü şekilde protesto ediyoruz. Masum sivillere yönelik baskı, şiddet ve işgal politikaları asla kabul edilemez.

Birleşmiş Milletler’in, İsrail'in uluslararası hukuku ihlal eden uygulamaları karşısında etkisiz kalması ve adaletin sağlanması için gerekli adımları atmaması, küresel vicdanı yaralayan bir sorumluluk zafiyetidir. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler’i de görevini yapmaya ve insan hakları ihlallerine karşı sesini yükseltmeye davet ediyoruz.

Afyonkarahisar halkının ve İl Genel Meclisi üyeleri olarak bizlerin vicdanı, mazlum Filistin halkının yanındadır. Zulme karşı direnen kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha yineliyor, adaletin ve barışın en kısa sürede tesis edilmesini diliyoruz.